Yöneticiler ve Mes’ûliyyetleri

6
0

İki zümrenin salâhı halkın salâhıdır. Biri ümerâ diğeri de ulemâdır. Âdetâ bu tâbir, suyun gözünün durulması demektir. Tabiatta ve insanda gözlenen de budur. Âzâların hayâtiyetine vesîle olan kalb düzelirse organlar da düzelir. Aksi halde iş sarpa sarar. “Bizim şahsımızda dîn-i mübîn-i İslâm’ı görüyorlar” diyen Hacı Hasan Efendi’nin işâreti de bu olsa gerek. Her şeyin kokuştuğu bu âlemde, ferd ve toplumun huzursuzluğunun ana sebebi de budur. ‘Balık baştan kokar’ demezler mi? Lokomotif raydan çıkarsa,  vagonların hepsi yatar. Yaşı ilerleyen Hz. Ömer (ra): “Kemiklerim za’fa uğradı. İrâdem de zayıflar, vereceğim hüküm sağlıklı olmazsa ben ne yaparım? Bu sebeple beni bağışla Yâ Rabb” derken sorumlulara târihî bir ders veriyordu. Asr-ı Saâdet dönemindeki misâller, bugünkü hayâtımıza düstûr olmalıdır. 

Adâleti babalık şefkatinin önüne geçiren Sevgili Peygamberimiz (sav): “Kızım Fâtıma (r.ha) da olsa elini keserim”1 buyuruyordu. Yakınlarına duyduğu ilgiyi, başkalarına tanımayan bizler, başımızı iki elimiz arasına alıp derin derin düşünmeliyiz. Şu hâtıra hiç çıkmaz aklımızdan: Bir gece yarısı evimizin kapısında bir derviş bekler. Geliş sebebini şöyle açıklar: “İşveren akrabamdı. Gizlice beni istedi yanına. Dedi ki: “Seni iki vardiye çalışıyor gösterdim haberin olsun.” Gözyaşlarıma hâkim olamadım. ‘Bana haram yedirip ateşe mi atacaksın?’ deyip işi terkettim.” Post üzerinde doksan dokuzluk tesbîhi çekmenin gâyesi budur elbette. Kapalı alanlarda yapılan tâat ve zikir, şahıs ve cemiyete huzur sağlamadıkça, ruhbanlık câhiliyesi olur. Hristiyanlıkta râhiplerin evlenmeyerek, dünyâdan el etek çekmeleridir tümden ruhban sınıfı. Hz. Enes’den (ra) rivayetle Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır, benim ümmetimin ruhbanlığı ise Allah yolunda cihâd etmektedir.”2

Sorumluluk bilincinde olan idâreciye, Abdullah b. Ömer’in (ra) naklettiği bir hadiste Sevgili Peygamberimiz (sav): “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, âile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz”3 buyurur. Medeniyet kılıfına bürünen, renginden dolayı kızılderilileri yaktıran, cep telefonu şurada dursun, kimlik kartını bile çıkartmayan, zenginliklerini sömürüp halkını işçi statüsüne sokanlara ne demeli? İğrenç misâller pek çok. Sahil Güvenlik botu tarafından Ege Denizi’nde delici âletle botları batırılan ve soğuk sularda ölüm-kalım savaşı veren Suriyeli sığınmacılardan tutun, Almanya, Danimarka, Fransa, İsveç ve Odesa’da iki kişinin, yanıcı maddelerin olduğu şişeleri bir câmiye atmaya çalışmaları, daha neler neler…

Necip Fazıl (ra) şahsiyeti kimlikte değil, hayâtının her safhasında gösteren civanmertleri ister: “Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek müslümanlığın “ne idüğü”nü ve “nasıl”ını gösterecek bir gençlik…

Peygamberimiz (sav) zamânında ona îmân etmiş olan sahabe (Asım b. Sabit r.a)’i kastederek M. Akif, gençlik idealizmini Asım’ın şahsında şu dizelerle tanımlar:

“Sen ki Asım’ın neslinin, çiğnetme nâmûsunu.
At üstünden korkunun ve gafletin kâbûsunu.
Ateşler yakıp Nemrut misâli, atsalar seni.
Sakın hâ! Terk etmiyesin, îmânını, dînini.”

Necip Fazıl’ın hamdetme sadedinde olduğu neslin, M. Akif’in Asım’ın şahsında tanımladığı müslüman bir idârecinin insanlara bakışı şu olmalıdır: “Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâdadır.”4 Hz. Muhammed (sav) 

Dipnotlar:
1 Müslim, Hudûd, 9.
2 Mecamu’z-Zevaid, 5/278.
3 Buhari, Nikah, 91.
4 Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, h. no:5622

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir