Yeniden Doğuş

25
0

Cesedi kefeni şöyle dursun tabutuna dokunuş bile tâze hayat bahşediyor insana. Kabre konup telkin verilirken bile iki güzeli hayrette bırakıyor. Cismi mezarda rûhu müşâhedede olan velî ve telkin ânında bulunan Necmeddîn-i Irakî Hazretleri. Hazrette sessizce bir tebessüm, dilinden dökülen kelâm şu: “Ölü diriye telkin veriyor.” “Bizi âşıkların sadrında arayın, kabrimizde değil.” “Bizim ölümümüz ebedî düğün, bayram günüdür.” der Mevlânâ. Hülefâsı ve mürîdânıyla süzülerek kabrine gelen Es’ad-ı Erbilî Hazretleri, gönül kulağı işitenlere şu sözleri söyler: “Siz kabrimize gelip duâlar edip, Yâsin’ler okudunuz. Biz huzûr-u Rasûlüllah’da idik. Bağışladığınız duâ ve Yâsîn-i Şerif’lerin mükâfâtını almak için geldik.” Yüzlerce dervişini, irtihâliyle boynu bükük bırakan Şeyh Mustafa Hulûsî Hazretleri, vefâtından üç gün sonra üstâzımızla görüşür. “Baba hep mahzun kaldık, sen üzülmüyor musun?” deyince, “Sizi unutturan Fahr-i Kâinât’ın sohbetindeyiz” der.

Bu hayatta ölümsüzlüğe ermeyen, o âlemde dirilmez. “Mânevî toplantılarda hayatta olanlarla olmayanları şu şekilde anlarlar” derdi İpek hocamız. “Gölgesi olanlar bu âlemden, olmayanlar âhiret âleminden.” Üstâzımızın bir Mekke-Medîne seferinde, otuz yıl dergâh-ı Es’ad’da aşçılık yapan Tevfik baba: “Hasan Efendi ile görüşeceğim” der. Son nefesinde şu sırları sıralar. Artık son ânında perdeyi aralar, bakalım ne der: Hasan Efendi, Sâmî Efendi Harameynin kutbu. Hem Mekke hem Medîne. Medîne’de ölenleri melekler karşılar. Azab meleklerini Mescid-i Saâdet’e almazlar. Cennet’ü-l Bakî’de yıllar öncesi vefât eden Ali Efendi’nin kabri aranıyordu. Hâlbuki Ali Efendi yanımda idi. O da bizimle dolaşıyordu. İsterseniz biz de biraz dolaşalım. Cenâzesini cemâatle berâber kılan velîlerden tutun, ölümünü Rasûl-i Ekrem’in (sav) haber verdiği âşıklara kadar. Buyurur Nebîler Nebîsi (sav): “Müminler ölmezler belki bir âlemden öteki âleme göçerler.”

Mevlânâ (ks): “Bence bu dünyâdan göçüp gitmek yolculukların en hayırlısıdır. Çünkü mekânlar, mekânsızlık âlemine perde olmuştur. Halkın nazarında bedenimiz mezarda, toprak altında uyumaktadır. Fakat aslında rûhumuz onun yeşilliğinde gül bahçesinde serviler gibi salına salına dolaşmaktadır. Bedenin uyuduğu mezar çöplüğünde câna binlerce bağ, binlerce bahçe bulunmaktadır. Bu dünyâda yıkanmak için soyunanlar, öteki âleme dalıyor. Aslında şu mezarlık, elbiselerin çıkarıldığı bir camekân gibidir. Rûhlar mezarlarında beden elbiselerinden soyunarak mânâ âlemine gitmedeler.”

Yücel Çakmaklı’nın ölümü dillendiren bir gösteriminin en son cümlesi şudur: “Ölüm tebdîl-i mekândır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir