“Allâh’ın, kalplerine îmânı nakşettiği ve kendi katından hayat verici bir vahiyle desteklediği bahtiyâr mü’minler.”1
Îman muhabbet-i Resûlullâh (sav) ile kuvvet bulur.
“Nefsim elinde olan Allâh’a yemîn ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından da evlâdından da daha sevgili olmadıkça îmân etmiş olmaz.”2
Îmânın en önemli şûbesi hayâ duygusudur.
“Îman, yetmiş küsûr şûbeye ayrılır. En üst derecesi ‘Lâ ilâhe illallâh’ sözüdür. En alt derecesi ise yolda insanlara eziyet veren şeyleri kaldırıp atmaktır. Hayâ da îmandan bir şubedir.”3
Îman derinliklere nüfûz eder.
Hz. Hasan (ra): “Îman, kulaklarımızla duyup kalblerimizle tasdîk ettiğimiz bir esastır.”
Yahyâ b. Muaz er-Râzî (ks) kâmil îmânın değerini üç maddede özetler: Ateşten kurtarır. Cennete girdirir. Rabb-i Zü’l-celâl’e kavuşturur.
Ebû Tâlib el-Mekkî (rh.a) îmânın, kaynağından doğan pınar olduğuna değinir. “İslâm’ın emirlerinin esrârı ve kalbin amelidir.” der.
Îmanda esas engellerin kaldırılmasıdır. “Îman kalbin hayâtı, nefsin boğazlanmasıdır.” buyurur İmâm-ı Kuşeyrî.
Kâmil insan, kâmil söz söyler. İmâm-ı Kuşeyrî üzerinde düşünüp kafa yoracağımız bir gerçeği vurgular îman konusunda. “Zâhiri tasdîk, bâtını tahkîk, her ikisinde de başarı Tevfîk-ı Samedânî’dir.”
Toprağı verimli, tohumu kaliteli olan fidan, en güzel ürünü verir ve devamlı olur.
“Baksana; Allah, hak dînin ifâdelerini güzel bir ağaca, bâtıl inanç ve ideolojileri de kötü bir ağaca benzeterek ne güzel bir misâl veriyor:
Güzel söz, tıpkı kökleri yere sapasağlam basan, dalları da göğe doğru uzanan hoş bir ağaca benzer. Hem öyle mübârek bir ağaç ki: Rabb’inin izniyle, her mevsim ürün verir. İşte Allah, insanlara böyle ibret verici örnekler veriyor ki düşünüp öğüt alsınlar.”4
Faydalı ilim, güzel amel, zikir ve tefekkürle beslenir. Tevhîdle îmânın nûru artar.
“Tevhîd îmânın nûru, mü’minlerin hem yâri,
Verir kalbe sürûru, Lâ İlâhe İllallâh Muhammedu’r-rasûlullâh”
Kalbe yazılan îman, sâlihlerde şu güzellikleri hâsıl eder:
(Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (ks))
1- Cenâb-ı Hakk’ın korkusu.
2- Fazlından ümitvâr olmak.
3- Allah (cc) için sevgi.
4- Cemâl’ine duyulan şevk.
5- Yaratıklarına saygı.
6- Hükmüne rızâ.
7- Nîmetine şükür.
Kalbe yazılan îman tâzelendikçe gürleşir.
Sevgili Peygamberimiz (sav): “Îmânınızı ‘Lâ ilâhe illallâh’ sözü ile tecdît ediniz ve yenileyiniz.”5
Azîz Mahmûd Hüdâyî (ks):
“Buyruğun tut Rahmân’ın tevhîde gel tevhîde
Tâzelensin îmânın tevhîde gel tevhîde
Uyanagör gafletden geç bu fânî lezzetden
İç kevser-i vahdetden tevhîde gel tevhîde
Hüdâyî’yi gûş eyle şevke gelip cûş eyle
Bu kevserden nûş eyle tevhîde gel tevhîde”
Abdülhâlik Gucdüvânî (ks) Hızır (as)’dan tâlîm ettiği Kelime-i Tevhîd’le îmânı tahkîka erdirmiştir. Şüphenin yerini kuvvetli îman almıştır. Îman bütün hücrelerine işlemiştir.
Hacı Hasan Efendi (ks):
Bundan sonra nefy ü isbat
Gelir tevhîd, gider zulmet
Lâkin çok istermiş gayret
Fikren buna devam lâzım.
Nefesini çeken içe
Tek olacak, varsın üçe
Yirmi bire yol aça
Maksût, matlûb, rızâ lâzım.
Yazmakla bu iş bilinmez
Sadr’a yazılır silinmez
Bu ders herkesde bulunmaz
Lâkin târif etmek lâzım.
Meyve nasıl tad veriyorsa, îman da târifsiz bir lezzet verir.
Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kimse îmânın tadını alır: Allah ve Resûlü’nü her şeyden çok sevmek, bir kimseyi yalnızca Allah rızâsı için sevmek, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar inkârcılığa dönmekten ateşe atılmaktan kaçındığı gibi kaçınmak.”6
Her şeye akılla bakan, ahlâk ve sorumluluk gibi tüm değerleri reddeden nihilizm’den, akla dayalı bir tabiî din anlayışı ile İslâmî esasları şüphe ile karşılayan veya inkâr eden deizm’den, herkesi küçük görme narsist düşüncesinden kurtulan, vahye öncülük tanıyan bir muvahhid (Tevhîd inancına sâhip olan, Allâh’ın vahdâniyetine birliğine şüphesiz îmân eden ve bu inancı şirkin her türlü tuzağından uzak tutan kimse) olmak esastır îmanda.
İslâm’ın esaslarında akılla değil, aklı yaratan Rabbimizin koyduğu esaslara uygunluğu nisbetinde değer kazanan bir sâlim akılla hareket edilir. Gemsiz at sınır tanımaz. Aklın gemi vahiydir, Kur’ân-ı Mecîd’dir.
Îmanda esas Allah (cc) ve Resûlü’ne mutlak itâattir.
“Ey îmân edenler! Allâh’a kayıtsız şartsız itâat edin, O’nun buyruklarını size ileten bir elçi olarak, Peygamber’e de kayıtsız şartsız itâat edin; bir de, Kur’ân ve Sünnet’e aykırı hüküm vermedikleri sürece, sizin gibi mü’minlerden olan ve bu iki kaynak tarafından yetki sâhibi kılınan kimselere.” itâattir.7
Es’ad-ı Erbilî (ks):
Îman lügatte yalnız inanmaktan ibâret ise de dünyâ ve âhiretle ilgili bütün fazîletleri bir araya getiren ve bunların kefîli olan îman; amelle birlikte olan îmandır. Hadîs-i Şerîf’te:
– “Amelsiz îmânı ve îmansız ameli Allah kabûl etmez.”8 buyrulmuştur. Cenâb-ı Hakk sizi ve bizi böylesi bir îmanla rızıklandırsın.
Sâmî Ramazanoğlu (ks) Musâhabe 6 adlı eserinde, îmânın sâdece inanmaktan ibâret olmadığına, amelin gerekliliğine işâret buyurur.
“Siz zanneder misiniz ki, şâhidsiz dâvânızı yâni mü’min olduğunuzu isbât edebilirsiniz. Cenâb-ı Hakk şâhid taleb edecektir.”9 buyurulmuştur.
Bir dâvâcı var, bir de dâvâlı. Dâvâcı olanın mahkeme huzûrunda dâvâsını isbât için iki şâhid lâzımdır. Şu halde cümlemiz “mü’miniz, îmânımız vardır” diyoruz. Bunun isbâtı lâzımdır. İki şâhid ise amel ve ibâdettir. Amel ve ibâdet olmayınca dâvâ sâbit olmaz.
Hacı Hasan Efendi’nin (ks) vaaz, sohbet ve şiirlerinde îmâna temâs etmediği hiçbir vakit yoktur. Gençleri târif ederken, îmanda tahkîka işâret eder:
Genç var ki îmânı kuvvetli
Dîn-i âlî’ye hizmetli
Büyüklerine hürmetli
Adam olacağı belli…
Mübârek hayâtının özetini veren şiirinde, amacının Hak Teâlâ’ya îmanla kavuşma olduğunu ifâde eder:
Sayısızla şükür olsun Yaradan,
Esirgesin hıgıd, ucub, riyâdan.
Lâkin ahret derdi düştü içime,
Tövbe olsun yaptıklarım suçuma.
Düşüncem hele îmânla ölmek,
Hâlik-ı Bârî’nin rızâsını bulmak.
Ârifler îmanla göçmeyi gece gündüz derd edinirler. Bir sabah uyanırken Hacı Hasan Efendi (ks) gülerek uyandı. Sebebini şöyle açıkladı: “Son nefeste Kelime-i Tevhîd’i okuyordum.”
Tenleri zayıflatan belleri büken îman derdidir.
Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin genç yaşta beli bükülmüştü. Sebebini soranlara şöyle derdi:
“Kendisinden ilim tahsîl ettiğim bir hocam vardı. Vefâtı esnâsında ona telkinde bulunduğum hâlde bir türlü kelime-i tevhîdi söyleyemedi. İşte bu hâli görmek, benim belimi büktü.”
Beldemizin müderrisi, dedemin de hocası Kayserili Mustafa Efendi kağıtları yollardan toplayan müttakî bir zât. Vefat ânında zorlanır Kelime-i Tevhîd’i okumada. Ağabeyisi H. Zühdü Efendi’nin “Allah verdiği emâneti almaz kardeşim” deyince okur Tevhîd’i.
Kurtuluşun yolu takvâdır.
“Âkıbet mutlu son muttakîlerindir.”10
O halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç, takvâ sâhiplerinindir.11
“Allah, ancak takvâ sâhiblerinden (amellerini) kabûl buyurur.”12
Sevgili Peygamberimiz (sav): “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!”13 buyurur.
Şu dünyâ pazarında en büyük ticâret Sâlih ameldir.
“İnsanları Allâh’a dâvet eden, sâlih amel işleyen ve ben müslümanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir ki.”14
Sâlih amel,
Bir ev alınacak olsa yapısında kullanılan malzemenin kalitesine bakılır. Arabanın motoruna, telefonun ekran boyutu, güvenlik, pil ömrü ve depolama kapasitesine bakılır. Îmânı güçlü kılan amelin, niyet ve ihlâs cihetini gözetir Rabbimiz Teâlâ.
Dipnotlar:
1 Mücâdele, 58/22.
2 Buhârî, Îman, 7.
3 Buhârî, Îman, 3.
4 İbrâhîm, 14/24-25.
5 Müsned, II/359; et-Terğib ve’t- Terhib, II/415.
6 Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.
7 Nisâ, 4/59.
8 Münavî, Künûnü’l-hakâik, s. 182. Cem’ü’l-cevami’ el-Camiü’l-kebir cild 12 s. 119 Hadis no: 26414/2053
9 Ankebût, 1-2
10 A’râf, 128.
11 Hûd, 49; Tâhâ, 132.
12 Mâide, 27.
13 Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663
14 Fussilet, 33.