İhtiras, sözlükte: “Bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, şiddetli ve sonu gelmeyen istek.” anlamlarına gelmektedir. Cürcânî ise şöyle tanımlamıştır: “Elde edilmesi yönünde yoğun çaba göstererek bir şeyi isteme.”
İstenilen şeyin meşrû veya gayri meşrû oluşuna göre hırsın ahlâkî değeri değişir. Fahreddin er-Râzî, mal tutkusu zaafının, hırs ve cimrilik şeklinde iki huyun birleşmesinden meydana geldiğini belirtir. Hırsın mal kazanma, cimriliğin saklamayla ilgili olduğunu ifâde eder.
Kur’ân-ı Kerîm’de İhtiras
“Yemîn olsun ki, onları insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun; müşriklerden de çok; her biri ister ki bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan kurtaramaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.”1
Yahudilerin dünyâ hayâtına olan düşkünlükleri hırs kökünden gelen kelimelerle anlatılmıştır.
Hayırda Hırs
“Sen onların doğru yola yönelmelerini tutku derecesinde istesen de Allah, yoldan çıkardığı kimseyi hidâyete erdirmez. Onların aslâ yardımcıları da olmaz.”2
“Sen ne kadar inanmalarını istesen de insanların çoğu inanmazlar.”3
Sevgili Peygamberimiz (sav):
“İnsanoğlu yaşlansa da onda iki şey, hırs ve haset hep genç kalır.”4 “İnsanoğlunun iki vâdi dolusu altını olsa mutlakâ bir üçüncüsünü ister; onun gözünü ancak toprak doyurur; tövbe edenlerin tövbesini Allah kabûl eder.”5
Gazzâlî, şeytânın kalpleri etkileme vâsıtalarından biri olarak gördüğü haset ve hırsın insanların gözlerini kör, gönüllerini duyarsız hâle getireceğini belirtir ve bu düşüncesini: “Senin bir şeye olan aşırı sevgin gözünü kör eder, kulağını da sağırlaştırır.”6 meâlindeki hadisle delillendirir.
Napolyon’un Rusya seferinin mantıklı bir tarafı yoktur. Kezâ Mussolini ve Hitler gibi diktatörlerin hedefleri de akılcı değildir. Stalin’in hırsı milyonlarca insanın canına mâl oldu; insanlar evsiz, yurtsuz kaldı. Bir inanç ve amaç taşıyamayan, kompleksler, kuruntular ve korkular içerisinde öz benliğini kaybeden, dedikodular, entrikalar ve yalanlar arasında giden gelen, ilkeli davranamayan, beğenilme, saygı ve övgü saplantılarında boğulan, hırsını eleştirenlere kin tutan, kibirli ve kindar kişiliğe bürünen insanların bilim insanı olması mümkün müdür? Fransızlar geçmişte sömürgelerinde yaptıkları katliamlarla bilinirler. Cezayir’den 1.5 milyon insanı katlettiler. Ruanda’da 90’lı yıllarda Hutu ve Tutsi kabîlelerinin birbirlerini katletmelerine yardımcı oldular. İşte, Fransa’nın kanlı târihi…
Ya Hindular… Sebebi ise Hindistan’da sürekli Müslümanların çoğalması ve Müslüman Türk hânedanlarının sekiz yüz yıl Hint topraklarında kalmalarını ve arkasından bir sürü târihî ve edebî mîras bırakmalarını radikal Hindular hazmedemiyorlar. Bu yüzden iktidâra gelir gelmez Müslümanları yok etmeye çalışıyorlar ancak 300 milyon Müslüman nüfûsu Hindistan’dan yok etmek kolay bir iş değildir. Rusların 34 yıl önce Afganistan’da yaptığı zulmün aynısını, bugün Suriye’de mâsum sivillere uyguladığı söylendi. (Doğu Türkistan) son 4 yıldır devâm eden doğum kontrolü baskısını “demografik soykırım” olarak adlandırıyor. Buna göre Çin hükümeti, azınlık kadınları düzenli olarak hamilelik kontrollerine tâbî tutuyor ve yüz binlercesini gebeliği önleyici haplar kullanmaya ya da diğer yöntemleri uygulamaya zorluyor.
İnsanın hayâtını sürdürmesi için gerekli olmayan her şey israftır, aç gözlülük ve hırstır. Lânetlenen dünyânın, ihtirâma hürmete lâyık olan yönlerini Efendimiz (sav) hadîs-i şeriflerinde: “Dünyâ ve içindekiler lânetlenmiştir; ancak Allâh’ın zikri, zikre dâhil olan şeyler, âlim ve talebe bunun dışındadır.”7 buyurur.
İhtirâsın zıddı olan kanâat ne büyük bahtiyarlıktır. “(Ey mü’minler!) Sizden kim vücutça sağlıklı; kendisi, âilesi ve malı emniyet içinde olup, yanında gününün yetecek kadarcık rızkı bulunursa, bütün dünyâ ona verilmiş gibidir.”8
Her şey bir sebebe bağlıdır. Hayât-ı dünyâda yiyip içmek, eğlenmek için değildir sâdece. “O gökleri, yerleri ve içindekileri boş yere, oyun eğlence için yaratmamıştır.”9
Hiç şüphesiz Allah tarafından yaratılan en önemli varlık insandır. İnsanın her iki âlemde mutluluğu esastır. İnsanın kıymeti, eşyâ ile ilişkisi ne olmalı? İhtiras mı ihtiyaç mı?
Kur’ân, târihini insanla başlatmaktadır. İlk inen âyetler insandan bahsetmektedir. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sâhibidir.”10 emrine uyarak îkâz etmiş, ya dünyâ hayâtının süsünü, ya da onlardan Allâh’ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu tercîh etmelerini istemiştir. “Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: “Dünyâ hayâtını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allâh’ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden iyiliği seçenlere büyük bir ödül hazırlamıştır.”11
Peygamberimiz (sav): “Vücûdunun, nefsinin, hanımının, çocuğunun, arkadaşının ve Rabb’inin senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sâhibine hakkını ver.”12 buyurmuştur. Dînimizde bir insanın iyilik yapabilmek için çalışıp kazanması da dünyâ için değil âhiret içindir. “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş.”13
“Suyun geminin içinde olması geminin helâkidir. Geminin altındaki su ise onun yüzmesine yardımcıdır.” Dünyâ aynen böyle olmalıdır. Biz ona hükmetmeliyiz, o bize mahkûm olmalı. İhtirâsa kapılmadan, yetecek kadarıyla yetinmek Nebevî bir tavsiyedir. “Zikrin hayırlısı hafî [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfî olanıdır.”14 İhtiyacımız kadarını alıp, dâr-ı âhireti unutmamak hedef.
“Allâh’ın sana bahşettiği bu servet ve zenginlik ile âhiret yurdunu kazanmaya çalış fakat dünyâdan da payına düşeni, Allâh’ın senden istediği gibi bir hayâtı bu dünyâda yaşayacağını; bunun için, Allâh’ın sana verdiği tüm imkân ve fırsatları, O’na ibâdet ve itâat ederek, O’na kul köle olarak sâdece O’nun yolunda kullanman gerektiğini; kısaca bu dünyâda yaptığın, yapacağın kulluk ile, âhireti, ancak bu dünyâda kazanacağını unutma. Allah sana bunca nîmetler vererek nasıl iyilikte bulunduysa, sen de fakirlere, muhtaçlara öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya kalkışma! Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez!”15
Dipnotlar:
1 Bakara, 2/96.
2 Nahl, 16/36.
3 Yûsuf, 12/103.
4 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 115
5 Müslim, Zekât, 117.
6 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/24.
7 Tirmizî, Zühd, 14.
8 Tirmizî, Zühd, 21; İbn Mace, Zühd, 9
9 Duhan, 44/38.
10 Alak, 96/1-5.
11 Ahzab, 33/28-29.
12 Buhârî, Savm, 51.
13 İnşirah, 94/7-8.
14 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.III, s.76
15 Kasas, 28/77.