26. Şeyh Seyfüddîn (kuddise sirruh)

36
0

Doğumu: Sirhind, H.1049 / M.1639

Vefatı: Sirhind, H.1096 / M.1684

Şemâili

Uzunca boylu, esmer tenli, güzel yüzlüydü. Büyükçe gözlü, sakalının iki tarafı seyrekçeydi. Zâhir ve bâtın ilimlerini câmî, zühd ve takvâ ehli bir zât idi. Sünnete ittiba ederdi. Kâfir, fâsık ve fâcirden onu kim görse tevbe eder, hidâyete ererdi. Dâimâ vâridât-ı İlâhiyeye hazır dururdu.

***

Künyesi, Muhammed Mâsum oğlu Şeyh Seyfüddîn’dir. İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Hazretlerinin torunu ve Muhammed Mâsum Hazretlerinin oğlu olmakla küçüklüğünden beri büyük bir lutfa mazhar olarak mânevî bir hava içinde yetişti. Ehl-i dünyâ ile görüşmekten şiddetle kaçınır, ehl-i dîn ve asdikâ (sâdık ve hakîkî dostlar) ile ülfetten zevk alırdı. Öyle ki, sâdık ihvân meclisinde âşıkın mâşûkunu gelmesini beklediği gibi her an tetikte vâridât-ı İlâhiyeyi bekler, biri mecliste Allah’ın ismini ansa kuşlar gibi çırpınır, vecde gelirdi. Kendisinden acâib kerâmetler ve hârikalar zuhûr ederdi. Hz. Peygamberin sünnetlerine o kadar riâyet ederdi ki, kendisine “Sünnetin ihyâ edicisi” denilirdi.

Bir seher vakti bir dam üstünde otururken kulaklarına bir ney sadâsı gelir. Bu yanık sadâ tesiri ile kendinden geçerek damdan düşer, elleri incinir. O istiğrak halinden ayıldığında, “Bir takım kimseler bize ney dinlemeyi terk ettiğimiz için dertsiz diyorlar. Halbuki esas dertsizler ney dinleyip de duygulanmayanlardır.”

Hazretin hisli müridlerinden biri bir gün ney ve semâ meclisine tesâdüf eder. Öyle güzel nağmeler duyar ki uçar gibi semâ’yı seyreder, derûnî duygularını zaptedemez, edebinden ses de çıkaramayarak oracıkta can verir. Bu haber Hazrete ulaştığı zaman:
– Ney ve semâ duygulu, hassas gönüller için tehlikelidir. Din ulemasının bu işlere cevaz vermemesinin hikmeti vardır, buyururlar.

Hazretin her gün sohbetine gelenlere çok leziz yemekler ikrâm olunurdu. Böylece sâlikler maddî-mânevî doyurulur, seyr ü sülûkleri de tamam olurdu. Taliblerden biri bir gün:
– Bu yolda az yemek lâzım değil mi? deyince, Hazret:
– Gıdâyı azaltmak vücûdu kuvvet ve tâkattan düşürür. Bizim tarîkımızın pîrleri devamlı “vukûf-i kalbî” ve “şeyh sohbeti” esasları üzerine yolu kurmuşlardır. Fazla riyâzet ve açlıkla vücûda meşakkat vermek bazı acâib hallerin ve hârika hayallerin meydana gelmesine sebep olur. Biz bunları işten saymayız. Bizim gayemiz ancak zikre devam, Allah’a teveccüh (yönelmek) ve sünnetlere ittibâ, meşrû iş ile iştiğal ve Allah’ın nûr ve berekâtına nâil olmaktır, buyururlar.

***

1096 senesinde vefat ettiler.

Silsilede emâneti pederleri Urvetü’l-vüskâ Muhammed Mâsûm Hazretlerinden aldı. “Bahr-i Hikmet-i Feyz-i Hudâ” diye anılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir