Doğumu: Kâbil, H.973 / M.1565
Vefatı: Delhi, H.1014 / M. 1605
Şemâili
Orta boylu, kırmızı tenli, seyrek sakallı idi. Sakalının bazı yerleri beyaz idi. Her zaman uzlet ve riyâzâtı ihtiyar ederdi. Az yer, az uyur, az konuşur, gece-gündüz Kur’ân-ı Kerim’le meşgul olurdu.
***
Künyesi, Kâbil’de Hâce Muhammed Abdülbâkî’dir. Gençliğinde Afganistan’ın Kâbil şehrinden Semerkand’a hicret etmiştir. İlme, takvâya düşkündü. Zâhir ve bâtın ilimlerini tatbik ederdi. Cezbe ve Allah aşkı ile doluydu. Güzel ahlak ile muttasıftı. Hâce İmkenegî Hazretlerinden mânevî ders almış, feyzlere gark olmuştur.
Kendisi çok manevî hale sahip idi. Hâce Muhammed Bahâuddîn Nakşbend ve Hâce Ubeydullah AhrârHazarâtının rûhâniyetlerinden çok istifade etmiş, feyzini artırmıştır. Onun için kendisine “Üveysî” denilirdi.
Her gece akşam namazından teheccüd namazına kadar Kur’ân-ı Azîmuşşânı hatmeyler sonra teheccüd namazını kılar, fecr-i sâdıktan sonra sabah namazını eda eder, güneş doğuncaya kadar da Yâsîn-i Şerîf okurdu. Gün doğunca, “Yâ Rabbi! Geceler ne kadar hızlı geçiyor.” buyururdu.
Oğlu Abdullah çoğu zaman huzuruna elinde bir ayna ile gelir, yanına otururdu. Oğluna:
– Aynada kendine bak! buyururdu.
İmâm-ı Âzam Ebû Hanife mezhebindendi. Müceddid-i elf-i sânî İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin yetişmesinde önemli bir payı olmuştur. Hayatta iken ve öldükten sonra da feyz-i cârî idi. İlticâ eden boş dönmez, konuşmadan alacağını alır giderdi.
***
1014 yılında 41 yaşlarında iken Delhi’de vefat etmiştir.
Silsilede emaneti Hâce İmkenegî Hazretlerinden, mânen de Şâh-ı Nakşbend ve Ubeydullah AhrârHazretlerinden almıştır. “Hakk’ın mazharı” diye anılır.