Tesettürün amacı; Allâh’ın emri doğrultusunda örtünüp vücûdun mahrem yerlerini teşhîr etmeyerek herhangi bir fitneye; cinsel istismâra sebep olmamaktır. Bu bağlamda Allah Teâlâ geniş ve vücut hatlarını belli etmeyen elbiseleri tercîh etmeyi emretmiştir. Hz. Peygamber’in uygulamaları da bu yönde olmuştur. Meşhur “cilbâb” âyeti bu konuyu yeterince açıklamaktadır: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve diğer mü’min hanımlara söyle; (toplum içine çıkacakları vakit, başörtülerini taksınlar ve vücut hatlarını tamâmen kapatan) dış kıyâfetlerini/cilbâblarını üzerlerine örtsünler. (Gerek giyim kuşamlarında, gerek söz ve davranışlarında mü’min bir hanıma yaraşan ağırbaşlı ve edepli tavrı göstersinler.) Bu, onların (saygıdeğer ve iffetli bir kadın olarak) tanınmaları ve (böylece, ahlâksız insanlar tarafından sözlü veya fiilî tâcize uğrayıp) incitilmemeleri için en uygun çözüm yoludur. (Bununla birlikte, hiç kimse elinde olmadan işlediği bir günah yüzünden veya İslâm’dan önce yaptıklarından dolayı sorumlu tutulmayacaktır. Çünkü) Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”1 Âyetteki “cilbâb” kelimesinin birçok anlamı vardır. Sözlükte cilbâb şöyle tanımlanmıştır: “Bütün vücûdu örten elbisedir.”2 Bu örtünün özelliği bütün bedeni örtmesi ve vücut hatlarını belli etmemesidir. Bu durumda kelime ve kavramlara kendi tercîhimize göre bir anlam vermemeliyiz. Böyle bir yaklaşım konuyu ilmî olmaktan uzaklaştırır. Dışarıya çıkarken, ev içinde giyilen elbiselerin üzerine giyilen ve hanımların vücut hatlarını belli etmeyen, şeffaf olmayan çarşaf, çadır3, ferâce, atkı ve pardesü türünden giyeceklerin hepsine cilbâb denilir. Cilbâb/dış örtü kullanmayı hanımlara Yüce Allah emretmiştir. Yukarıdaki âyet bunun delîlidir. Kur’ân’ın beyânına göre ancak yaşlı kadınlar; kimsenin cinsel açıdan istek duymadığı ihtiyar hanımlar isterlerse dış örtülerini (pardösü, manto, atkı, çarşaf vb.) çıkarabilirler: “(Artık evlenme çağları geçtiği için) evlenme ümîdi kalmamış (ve hayızdan, çocuktan kesilmiş, cinsel arzu duymayacak kadar) yaşlı kadınların, (doğal câzibe ve) güzelliklerini kasden teşhîr etmemeleri şartıyla, (ev dışında giymeleri gereken) elbiselerini üzerlerine almamalarında bir sakınca yoktur. Bununla birlikte, bundan mümkün mertebe sakınmaları kendileri için daha iyidir. Unutmayın ki Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir.”4 Cilbab türlerinden biri dış elbise olarak forma gibi dayatılmamalıdır. Kriterlere uyduktan sonra dış örtünün şeklini sahîh örf belirler. Bize göre de en ideali siyah çarşaf olmakla berâber, diğerleri de istenen ölçüleri taşıdığı zaman meşrûiyet kazanır. Farklı tercihlerden dolayı Müslümanların birbirlerine saygı duymaları gerekir. Farklı tercihler fitneye âlet edilmemelidir. İctihadlar mutlaklaştırılmamalıdır.
Tesettürün bile sektöre ve tüketim vâsıtasına dönüştürüldüğü bir dünyada Kur’ân ve sünnetteki uygulamalar göz ardı edildi. Müslüman kadınlar ince ve dar giysileri çevrelerinden etkilenerek seçmeye başladılar. Reklamların da etkisinde kalarak tesettürün mânevî iklîminden uzaklaştılar. Unutulmamalı ki tesettür; inanç, ahlâk, ibâdet, davranışlar, kültür ve dirençle bir bütünlük arz eder. Ağzında sigara, erkeklerle tam bir ihtilat hâlinde, her türlü espriyi yapmaktan çekinmeyen, kafelerde yabancılarla göz göze, okul kantinlerinde gençlerle el ele, iş hayâtında mahremiyeti âzamî derecede gözetmeyen ve davranışlarıyla erkekleşen hanımların tesettürü tartışmaya açılmıştır. Daha doğrusu sözde bir tesettürdür. Tesettür; fıtratı bozmamak ve edep perdesini yırtmamaktır. Üzerine örtü çekilen nefsânî duyguların sünnetin öncülüğünde temsîlidir. Tesettür; tercîh edilen İslâmî hayat tarzını bütünlük içerisinde hayâta yansıtmanın şeklî ifadesidir. İslâmî kimliğin kıyâfetle ikrârıdır. Edep ve hayâ olmadıktan sonra örtünme anlamını kaybetmiştir. Şâirin dediği gibi; “Zihninin arka planında göbeklerini açmak yatan” bayanların örtünmesi (!) şekilsel çerçevede zâten kusurlarla mâlûldür.
İslâm dînini tercîh eden insanlar hayatlarında vahyin bağlayıcılığını ve Hz. Peygamber’in sünnetinin örnekliğini kabûl ederler. Bu temel kaynakların normatif oluşunu tartışmaya bile açmazlar.5 Tesettür konusunun uygulamasını âilesinin ve diğer Müslüman âilelerin üzerinde gösteren Peygamber Efendimiz ile ilgili Hz. Ayşe’nin naklettiği şu rivâyet oldukça önemli ve konumuzu aydınlatıcıdır: “Hz. Ayşe’nin kız kardeşi Hz. Esma, üzerinde ince bir elbiseyle Peygamber’in (sav) huzûruna girmiştir. Rasûlullah, onu böyle bir elbise ile görünce hemen yüzünü çevirmiş ve şöyle buyurmuştur: Ey Esma! Bir kız ergenlik çağına geldikten sonra el ve yüzünün dışındaki yerlerini göstermesi doğru değildir.”6 Bu rivâyet bizlere şeffaf ve dekolte elbise giyinmenin dînen doğru olmadığını öğretmektedir. Müslüman hanımlar giydikleri gömlek, entâri, bluz, elbise, eşarp ve çoraplara dikkat etmelidirler. Bu giysiler içeriyi göstermemelidir. Tenin rengini belli etmemelidir. Üzülerek belirtelim ki, sünnetteki bu uygulamalara ve Kur’ân’daki cilbâb âyetine rağmen Müslüman hanımlar ince giysiler giyinmeme husûsunda gereken hassâsiyeti göstermemektedirler. Eşarp veya tülbentler saçı tamâmen gösterdiği gibi çorapların da inceleri giyilmektedir. Unutmayalım ki teni gösteren bir çorapla kılınan namaz setr-i avret şartı gerçekleşmediği için câiz değildir. Böyle bir namaz âhirette insanın yüzüne çarpılır. Eğer hanımlar çorapla namaz kılıyorlarsa bu çorap tenlerinin rengini en ufak şekilde belli etmeyecektir. Bu söylediğimiz etek altı çoraplarla ilgilidir. Daracık, düşük bel pantolon ve streçler ile namaz kılınmaz. Namaz gibi bir ibâdet îfâ edilirken gereken ciddiyet ve hassâsiyet gösterilmeyecek olursa onun mânevî faydalarından istifâde edilmez. Böyle bir namaz sâhibini ahlâken terakkî ettirmez. Hz. Peygamber (sav) Hz. Esmâ’yı nasıl uyardı ise, kardeşi Abdurrahman’ın kızını ince bir başörtüsü ile gören Hz. Ayşe de yeğenini uyarmıştır. Yeğeninin başörtüsünü katlamak sûretiyle kalınlaştırmış ve böyle örtünmesini tavsiye etmiştir.7
Müslüman hanımların çoğu mahremiyet konusunu iyi öğrenmemiştir. Kadının, kocasının yanında değil ama babasının, dedesinin, kayınbabasının, kardeşinin, amcasının, dayısının ve yeğenlerinin yanında bile uyması gereken giyim kuralları vardır. Bunların yanlarında “İstediğim gibi gezer ve otururum.” diyemez ve dememelidir. el-Bahr/okyanus diye adlandırılan Abdullah b. Abbas, Müslüman bir hanım halhalını, gerdanını ve saçlarını ancak kocasına gösterebilir demek sûretiyle görüşünü ortaya koymuştur.8 Göğüslerini, bacaklarını, karnını ve sırtını serbestçe açmamalı; yanlarında rahmet melekleri olduğunu ve eğer edepli olmazlarsa bu meleklerin kendilerinden uzaklaşacağını bilmelidirler.9 Ayrıca baba, kayınbaba ve kardeşlerini de bakma konusunda zora sokmamalıdırlar.
Müslüman hanımların dışarıda ince ve şeffaf elbise giyinmeleri nasıl yasaklanmış ise dar giysiler giyinmeleri de aynı şekilde yasaklanmıştır. Konumuzla ilgili sünnetten şu rivâyeti paylaşabiliriz: “Hz. Peygamber (sav), kendisine Dıhye el-Kelbi’nin hediye ettiği keten kumaştan dokunmuş bir elbiseyi Üsame b. Zeyd’e giydirmiştir. Ertesi gün Üsame’nin üzerinde elbiseyi göremeyen Rasûlullah, kendisine giydirdiği elbiseyi ne yaptığını sorunca o: ‘Eşime giydirdim.’ cevâbını vermiştir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Eşine söyle altına başka bir şey giysin. Altında bir şey olmadan giyildiğinde o elbisenin kemiklerinin şeklini bile göstereceğinden korkuyorum.’”10 Başka bir rivâyette ise vermiş olduğu bu kumaştan âile fertlerine başörtüsü yapmasını söylemiştir.11 Bizim kaynaklarıyla paylaştığımız bu rivâyetler Müslüman hanımları bağlar. Eğer bir hanım, Hz. Peygamber’in hadislerini ve sünnetini bağlayıcı kabûl etmiyorsa ona söylenecek bir şey kalmamıştır. Nefsinin, tutkusunun, modanın, şeytânın, şeytanlaşmış çevre ve kişilerin, kozmetik ürünlerinin ve baskının kulu olmuş kimseler din tercihlerini zâten yapmışlardır. Sâdece Müslüman ana-babalara bir defa daha şu âyeti iyi düşünmelerini öneriyoruz: “Ey îmân edenler! Hem kendinizi, hem de âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun! (Unutmayın ki, cehennem ateşini tutuşturan, işlediği kötülükler yüzünden bizzat insanın kendisidir ve tüm kötülüklerin temeli ve asıl kaynağı, ilâhî irâdeye başkaldırarak sahte ilâhların boyunduruğu altına girmektir ki bunun en belirgin simgesi, önünde saygıyla boyun eğilen taştan putlar ve heykellerdir. O hâlde, dünyâda yapılan zulüm ve haksızlıkların, bir gün cehennemde ateş olup zâlimin karşısına çıkacağını unutmayın! İşte zâlimleri bekleyen bu ateşin) başında, Allâh’ın emirlerine aslâ karşı gelmeyen ve kendilerine verilen her emri îtirazsız ve eksiksiz yerine getiren son derece acımasız, sert ve güçlü meleklerden zebâniler vardır.”12 Âyeti düşünme tavsiyesinden kastımız; ana-babalar çocuklarının giydiği elbiselerle ilgilensinler. Dar, şeffaf, bedeni teşhîr eden ve kişiliği zedeleyen giysiler husûsunda çocuklarını uyarsınlar. Açıklığın psikolojik ve toplumsal zararlarını anlatsınlar. Şimdilerde moda olup toplumu sarmaladığı için söylemekte yarar görüyoruz: Renkli de olsa elbise niyetiyle vücûda yapışık taytlar giymek ve onunla dışarı çıkmak haramdır. Bunlar örtü ve giysi değildirler. Vücûda yapışan kıllar mesabesindedirler. Esefle ifâde edelim ki Müslümanların (!) kızları batı tipi giyinme tarzıyla batılıları çok geride bıraktılar. Örtünmeye ve İslâm’ın diğer uygulamalarına “Emevî âdeti” diyen ve Allâh’ın emirlerini ciddîye almayan bir anlayışla zihinsel beslenmesini yapan bir nesilden daha iyisi de beklenmez. Hakkı söylemeyen ve dîni dünyâ emperyalizminin yolunu açmak için kullanan; İslâm’ı bir bütünlük içerisinde anlatmayan, Hz. Peygamber’in sünnetini bağlayıcı olarak değil zamânının örfünün yansıması olarak addeden ve bilgilerini firavunların düzenlerini tahkîm için kullananlara hatırlatıyoruz: Allah var, ölüm ve âhiret de vardır.
Dipnotlar:
1 Ahzâb 33/59.
2 https://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/جلبب
3 Erzurum, Sivas yöresine mahsus tesettürü sağlayan, tepeden tırnağa vücûdu örten ve elbisenin üzerine alınan tek parça örtü.
4 Nûr 24/60.
5 Bk. Ahzâb 33/36.
6 Ebû Dâvûd, 26, Libas, 34, H. no: 4104, IV/358.
7 Mâlik, 48, Libas, 4, II/913.
8 Taberî, Câmiu’l–beyan, IX/307.
9 İbni İshak, Siyre, tah. Muhammed Hamidullah, s. 114.
10 Ahmed, Müsned, tah. Muhammed Derviş, H. no: 21845, VIII/184.
11 Beyhakî, Salat, 23, H. no: 6110, III/389.
12 Tahrîm 66/6.