Dünyâya bakışımızın nebevî temellere oturması için Rasûlullâh’ın dünyâya bakış tarzını bilmek gerekir. Hz. Peygamber’in bakışı, Kur’ân-ı Kerîm’de “metâ, süs, oyun ve eğlence” olarak belirtilen izâhatin açılımıdır. Bu açılımın veciz bir ifâdesini Hz. Peygamber şöyle dile getirmiştir: “Benim dünyâ ile olan bağlantım, dünyâdaki konumum, bir ağacın gölgesinde bir müddet dinlenip sonra da yoluna devâm eden yolcu gibidir.”1 Bu anlayışla Hz. Peygamber, dünyâlıklara tapınıp tüketim kültürünün bir parçası olmamak ve emperyal anlayışa mü’minleri alt ettirmemek için Hz. Abdullah b. Ömer’in şahsında tüm Müslümanlara şu uyarıyı yapmıştır: “Ey Abdullah! Dünyâda garip veya yolcu gibi yaşa. Kendini kabir ehlinden say (öleceğini bil ve bunun farkında ol)..”2 Böyle bir uyarıdan nasîbini alan ve bir defasında ağlarken görülen Selmân-ı Fârisî’ye (r.a) niçin ağladığı sorulduğunda o şu cevâbı vermiştir: “Rasûlullah bir gün bizden “bir yolcunun istirahat mahallinde ihtiyaçlarını tükettiği” gibi harcama yapmamız konusunda söz almıştı. Gâliba ben biraz bu söze karşı haddimi aştım.”3 Hz. Peygamber’in, sahabelerine yapmış olduğu bu uyarılar dünyâlık kazanmaya karşı pasif olmayı tavsiye eden sözler değildir. Aksine, bu hadisler insana dünyâ ve içindekilerin mutlak sâhibinin Allah (cc) olduğunu öğretir. Mal kazanmakla, kazanılan mala tapınmanın arasındaki farkı tefrîk bilinci verir. Eşyâya kul olmanın insanı insâniyet vasfından düşüreceğini hatırlatır.
Hz. Peygamber (sav) gece gündüz çalışarak bizlere îmanda, ibâdette, ahlâkta ve hayâtın her alanında örnek olmuştur. Ümmetine, yaşanılabilir bir din ve dünyâ nizâmı bırakmıştır. Bu nizâmın kesintiye uğramadan nasıl amelî hâle getirileceğine dâir dinamik çalışma biçimini öğretmiştir. Bizlere çok büyük bir ilmî mîras bırakmıştır. Hz. Ayşe’nin ifâdesiyle O, “Dinar, dirhem, koyun ve deve sürüleri mîras bırakmamıştır.”4 Zâten böyle bir görevle de gelmemiştir. Bizlere, vahye uymak ve kendisine benzemek sûretiyle, beşeriyetten insâniyete yükselmeyi öğretmiştir. Mânevî ve insânî olanlara değer veren Peygamber Efendimiz, maddî olan şeyleri gözünde hiçbir zaman büyütmemiştir. Dünyâlıkları amaç hâline getirmemiştir. Gâye olarak sâdece Allâh’ı (cc) bilmiştir. Hattâ kendisine “Mekke’deki Batha’nın altına dönüştürülmesi” teklîf edildiğinde onu bile kabûl etmemiştir.5
Allah Rasûlü eline geçen nîmetleri fakirlerle paylaşmış ve ömrü boyunca üç öğün yemek yemediği gibi arpa ekmeğinden başka ekmek de yememiştir6. Risâlet dâvâsına nasıl başladı ise öylece bitirmiştir. Bunun adı ahlâktır. İlkeli olmak ve söylemlerinde çelişkiye düşmemektir. Böyle bir hayat disipline edilip sonra da kurumsallaştırılıp, dünyâya bakışımız Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet üzere yeniden düzenlenmedikçe yapılan şeyler, yürürlükteki zâlim dünyâ düzeninin devâmı için onun değirmenine su taşımaktır. Bir ömür hayâtını vahiyle disipline eden Peygamber Efendimiz, kızının evinde dekoratif bir sergiyi görünce, “Ben, zevki hayâtının anlamı hâline getiren kimselerin evine girmem.”7 diye geldiği dâvetten geri çıkmıştır. Çünkü Rasûlullah, yediği hurmanın ve içtiği suyun bile acaba hesâbını nasıl verebilirim endîşesiyle yaşamıştır.8O her zaman dünyâ hayâtıyla âhiret hayâtını kıyaslamıştır. “Sizden biriniz parmağını denize sokup sonra da ne kadar su eksilttiğine bir baksın, işte dünyâ ve âhiretin durumu böyledir.”9 buyurmak sûretiyle dünyâ hayatının kısalığına vurgu yapmış ve şöyle demiştir: “Eğer dünyânın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değeri olsaydı hiçbir kâfire bir yudum su bile vermezdi.”10
İnsan, dünyâlık şeylere karşı ne kadar asâletli olur ve tüketim konusunda bir çılgınlığın girdâbına girmezse Hz. Peygamber’in müjdesine o kadar nâil olur. Rasûlullah konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Dünyâya karşı zâhid ol ki Allah seni sevsin; insanların elindeki şeylere karşı zâhid ol ki insanlar da seni sevsin.”11 Dünyâya karşı zâhid olmanın göstergesi, cömert olup verirken verdiğini saymamaktır. Zîrâ Hz. Peygamber, “İnfâk edin (Allah için hak sâhiplerine haklarını verin), verirken saymayın ki Allah da size verirken saymasın; bol bol versin.”12 buyurmuştur. İnsanın benliğinde mala karşı hırs vardır. “Bu hırs sebebiyle geçmiş ümmetlerin helâk olduğunu”13 belirtirken Rasûlullah, hırs ve cimrilikle îmânın aynı kalpte bulunamayacağı uyarısını yapmıştır.14 Geceleri şu duâyı yaparak beş şeyden Allâh’a sığınmıştır: “Cimrilik, korkaklık, vesveseler, kabir azâbı ve kötü ameller.”15 “Dünyâlık şeylere karşı aşırı düşkünlük ve ölüm korkusuyla cihaddan kaçmak, toplumların niteliklerini kaybettirip, kuvveti üstün tutan milletlerin saldırısına sebep olan bir durumdur.”16 Dünyâ nîmetlerini putlaştırıp onları ihtiyaç sâhipleriyle paylaşmamak ve cimrilik “tedâvîsi zor olan en büyük derttir.”17 “Bu derde müptelâ olan birisinin cennete giremeyeceğini”18 duyuran Hz. Muhammed (sav): “Velev ki yarım hurmayla bile olsa, elinizden geldiği kadar cömert davranarak cehennem ateşinden korunun. Kim ki sadaka verecek bir şey bulamazsa, hiç olmazsa kardeşine güzel söz söylesin.”19 Hem kibar söz konuşmanın hem de fakirlerle mal paylaşmanın müjdesini veren Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Cennette, içinden dışı, dışından içi gözüken köşkler vardır. Bunlar, konuştuğunda nâzik ve kibar konuşan, ihtiyaç sâhiplerine yemek yediren, insanlar uykudayken geceleri kalkıp namaz kılanlar için hazırlanmıştır.”20
Dipnotlar:
1 Ahmed, Müsned, c. I, s 391; İbni Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, c. II, s 377
2 İbni Mâce, Sünen, Zühd, 3, Had no: 4114, c.II, s 1378
3 Abdurrezzak, Musannef, Had no:20632, c. XI, s 313
4 İbni Mâce, Sünen, Vasaya, 1, Had no: 2695, c. II, s900
5 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no: 22252, c.VIII, s280
6 İbni Mâce, Et’ıme, 48-49, had no: 3344-3346, c: II, s 110
7 Ahmed, Müsned, c V, s 221; ibni Mâce, Et’ıme, 56, had no: 3360, C. II, s 115; Hâkim, Müstedrek. Had no: 2758, c. II, s 203
8 Ahmed, Müsned, c.V, s 82
9 Ahmed, Müsned, c.IV, s227, Tirmizî, 15, Zühd, had no:2323, c:IV, s561; Hâkim, Müstedrek, c. III, s684
10 Tirmizî,13, Zühd,had no: 2320, c. IV, s 560
11 İbni Recep, Câmiu’l-ulûm, c.II, s174
12 Müslim, 12, Zekât, 28, had no: 1029, c I, s 713
13 İbni Hamza, Esbâb-ı vurûdi’l-hadîs, had no: 852, c. II, s 206
14 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no: 7474, c. XIII, s 220- 221
15 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no:145, c.I, s 218
16 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no:8698,c. XVI, s290
17 İbni Hişam, Siret, c. II, s 104
18 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no: 32,c I, s 33; Tirmizî, 41,Birr ve Sıla, had no: 1963, c. IV, s 343
19 Ahmed, Müsned, (tah. Muhammed Şakir), had no: 13276, c. VI, s 350
20 Hâkim, Müstedrek, had no: 4283, c III, s 14