Ev İçerisinde Bakımlı Olmak ve Nâfilelerde Ölçüyü Kaçırmamak

24
0

Eşler başkaları için değil de birbirleri için giyinir kuşanırlar ve bakımlı olurlarsa bu durum âile hayâtının huzûruna olumlu katkı sağlar. Özellikle sosyal hayâtı dışarıda olan erkeklerin hanımları ev içerisinde daha bakımlı olmak zorundadırlar. Gerek kadın, gerek erkek olsun dışarıda bakımlı olur da ev içerisinde dilenci gibi bir görünümü, kılık kıyâfeti tercîh ederlerse bu durum karşılıklı saygısızlıktır. Hattâ karşılıklı soğumalara bile sebep olabilir. İhtimâlleri de göz önünde bulunduracak olursak eşleri başka aramalara sevk edebilir. Bütün bunları göz önünde bulunduran Peygamberimiz (sav) hanımlarıyla devamlı ilgilenmiş, onlara çok değer vermiş, eşleriyle nitelikli sohbetler yapmış, onlara iltifatta bulunmuş, temizlikte örnek olmuş, kılık kıyâfetine dikkat etmiş, güzel kokular sürünmüş, saçlarını taramış, diş temizliğine ayrı bir îtinâ göstermiş ve her türlü dağınıklıktan kaçınmıştır.

Sahabesinden dağınıklık gösterenleri uyarmıştır. Şöyle bir olay rivâyet edilir: Hz. Peygamber (sav), evine geldiğinde eşi Hz. Ayşe’nin yanında üstü başı dağınık bir hanım görmüştür. Rasûlullah, bu hanımın kim olduğunu sorduğunda Ayşe Annemiz; Osman b. Maz’un’un eşi Havle binti Hâkim olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber (sav), dağınıklığının sebebini sorduğunda ise Havle’den şu cevâbı almıştır: “Kocam Osman geceleri namaz kılıyor, gündüzleri oruç tutuyor (benimle ilgilenmiyor). Dolayısıyla kendime bakmam için bir sebep yoktur.” Bunun üzerine Peygamber (sav), Osman’ı çağırmış ve onun şahsında şu evrensel uyarıyı yapmıştır: “Ey Osman! Allah Teâlâ bizlere ruhbanlar gibi yaşamayı farz kılmadı. Senin için örnek ben değil miyim? Allâh’a yemîn ederim ki Allah’tan en çok korkanınız benim; Allâh’ın koyduğu sınırlara en çok riâyet edeniniz de benim.”1 Bu uyarısıyla Rasûlullah, eşlerin birbirlerini ihmâl etmelerinin ve bakımsızlıklarının doğuracağı kötü netîceyi hesaplamış; sonra da bir âile fâciâsı meydana gelmeden tedbirini almıştır. Sahabeden Abdullah b. Amr’ı da âilesine olan ilgisizliğinden dolayı Peygamber Efendimiz uyarmıştır. Benzeri örneklerini günümüzde de çokça görmek mümkündür. Çözüm; eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin hukuklarına saygı dâiresinde kendilerine bakmaları ve pejmürde bir hayattan hemen uzaklaşmalarıdır. Bu husustaki önlemler ertelenemeyecek kadar ciddî ve önemlidir. Sonradan şehir hayâtını seçen veya erken evlenip eşinin yıpranmasını istismâr eden ya da bürokraside yükselen kişiler bakımlı kadınlarla karşılaştıklarında âile yuvalarını dağıtabilmektedirler. Elbette bu durumun tasvip edilecek tarafı yoktur. Eğer bunda bakımsız olmanın payı varsa kötü niyetli insanlara bu fırsatı vermemek gerekir.

Mükellef olmaları hasebiyle karı-kocanın farzlardan ödün vermeleri mümkün değildir. Farzları yerine getirmek İslâmî kimliğin korunmasıyla alâkalıdır. Farzlar ihmâl edilirse Yüce Allah’la iletişim de kopmuş olur. Hattâ öyle farzlar vardır ki bâzı müctehidler bunları terk etmenin küfür olduğunu bile söylemişlerdir. Nelerin farz, nelerin vâcip ve nâfile olduğu, kitaplarda apaçık bellidir. Diğer farzlarla berâber âile hayâtını da korumak ve her türlü haramdan kaçınmak farzdır.

Nâfilelerle uğraşmada dengeyi kaybetmemek deyince, bundan sünnete önem vermemek şeklinde bir sonuç çıkarılmamalıdır. İnancımıza göre sünnet bağlayıcıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in fiilî veya kavlî tefsîridir. Rasûlullâh’ın temsil makâmı olarak Kur’ân’dan anladıklarını hayâta aktarmasıdır. Âilenin temeli olan karı-koca her zaman nitelikli iletişim hâlinde olmalıdırlar. Aralarındaki bu iletişim kopacak olursa yuvanın bekası tehlikeye düşer. Âilenin dağılması ile berâber çiftler ve onların çevresi zarar gördüğü gibi çocuklar da perîşân olurlar. Bütün bunlardan dolayı, âileyi dağıtmamak için eşlerin birbirlerini ihmâl etmemeleri elzemdir. Hz. Peygamber’in kadınların cenâze ve cemâatle namaza katılmalarının mecbûrî olmadığını belirtmesindeki esas hikmet, kadının yuvasını ihmâl etmemesine mâtuftur.2

Hadîsi bu çerçevede anlamayıp kadınların özgürlüğünün kısıtlanması biçiminde değerlendirmek Rasûlullâh’ı anlamamaktır. Feminizmin değirmenine kompleksle su taşımaktır. Yine âile saâdetinin korunması amacıyla Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ramazan orucunun dışında kadın, kocası müsâade etmedikçe oruç tutmaz / tutmamalıdır.”3Bu rivâyetlerde kadının özgürlüğünü kısıtlama diye bir şey yoktur. Fakat öyle bakmak isterseniz hadîsin lafzı böyle bir yoruma müsâittir. Hz. Peygamber kimsenin meşrû özgürlüğünü kısıtlamamıştır. Oruç konusundaki söylemi Osman b. Maz’un’a yaptığı uyarıyla aynı sebebe dayanmaktadır. Osman’ı (ra) uyardığı gibi, nâfilelerle sabahlara kadar uğraşıp eşini ihmâl eden Abdullah b. Amr’ı da Rasûlullah aynı şekilde uyarmıştır. Kadın veya erkek nâfilelerde ölçüyü kaçırırlar da kendilerini ihmâl ederlerse âile kurumu yıkılabilir. Aralarındaki iletişim eksikliği, soğumaya ve boşanmaya sebep olabilir. Hz. Peygamber (sav), âileyi ve çocukları koruma adına böyle bir tavsiyede bulunmuştur. Bu tavsiyeye uymak âilenin selâmeti için önemlidir. Günümüzde bu ölçüyü kaçırıp nebevî tavsiyeye uymadıkları için birçok dindar âilenin yıkıldığı mâlûmdur. Hâlbuki ölçülü olunup eşlerin hukukları karşılıklı yerine getirilseydi belki de o âileler yıkılmayacaktı. Âilede hanım kendi esas rolünü, erkek de kendi rolünü aslâ ihmâl etmemelidirler. Tüm bu konularda tek örnek Hz. Peygamber (sav)’dir. Şahısların Peygamber Efendimiz’e rağmen sünnet koyma hak ve salâhiyetleri yoktur.

Namaz kılmak, oruç tutmak, zikir yapıp belirli duâları ve virdleri okumak ne kadar önemli ise eşlerin birbirlerinin hukuklarına karşılıklı saygı göstermeleri de o kadar önemlidir. Eşlerin karşılıklı hukûka saygı göstermeleri nâfile ibâdetlerden daha evlâdır. Bu hukûkun içerisinde sohbet, gezi, latîfe, meşrû eğlence, akrabâ ve dost ziyâretleri olduğu gibi cinsellik de vardır. Eşlerin birbirlerinin fizikî durumlarını ve fıtratlarını tanımadan veya inkâr ederek nâfilelere aşırı yüklenmeleri ve dengeyi bozmaları âilenin devâmı için tehlikeli olabilir. Hayâtın her alanında olduğu gibi bu hususlarda da Peygamber Efendimiz yegâne örneğimizdir.
Dipnotlar:

 1 Abdürrezzak, Musannef, H. no: 10375, VI / 168; Ahmed, Müsned, VI / 226.

 2 Ahmed, Müsned, V / 85.

 3 Ebû Dâvûd, 8, Savm, 74, H. no: 2458, II / 827; Tirmizî, 65, Savm, 782, III / 151.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir