Boşanma Oranlarının Artması Âileyi Bekleyen En Büyük Tehlikedir

39
0

Hayâtın eşler açısından çekilmez olduğu ve evliliğin devâmına imkân kalmadığı durumlarda boşanmak mubahtır. Daha doğru bir söylemle, boşanma Allah Teâlâ’nın sevmediği bir helâldir. Târihte var olan ve kadına zulme dönüştürülen boşanma hâdisesi Kur’ân’ın nüzûl döneminde de bilinmekteydi. Araplar boşanma hâdisesini bilmelerine rağmen herhangi bir kayıt getirmemişlerdir. Erkeğin elinde olan bu yetki sınırlanmadığından kadınlar için yeni bir hayat tarzı seçmelerine imkân verilmemiştir. Kur’ân boşanma ile alâkalı hükümlerini Bakara, Nisâ ve Talak Sûreleri’nde beyân etmiştir. Mümtehine, Tahrîm ve Ahzab Sûreleri’nde de bâzı hükümler olmasına rağmen diğer sûrelerdeki gibi ayrıntılı değildir. Biz burada boşanmanın hukûkî ayrıntılarına girmeyeceğiz. Bu çalışmamızın böyle bir amacı yoktur. “Zinâya yaklaşmayın” emri dâhilinde, “Boşanmaların çok olması ve artan dulluk oranları fıtrata aykırı olduğu için zinâya yol açabilir mi?” sorusuna cevap arayacağız. İsteğimiz, boşanmalar yok denecek kadar azalsın ve sağlıklı bir toplum meydana gelsin. Çocuklar anneli-babalı öksüz ve yetimler olmasınlar. Âilenin dağılmasına bağlı sosyal hastalıklar toplumumuzda cereyân etmesin.

Allah Teâlâ, boşanma başta olmak üzere kadınlarla ilgili birçok hükmü Bakara Sûresi’nin 221-242. âyetleri arasında hükme bağlamıştır. Bu âyetlerde; îlâ, evlenecek tarafların dînî kimlikleri, boşamanın sayısı, hayızlı kadına cinsel yaklaşımdan uzak durmak, boşama karârı, iddet, iddetin süresi, ric’at, beynûnet, beynûnet-i kübrâdan sonra tekrar bir araya gelmenin şartları, menfaat karşılığı boşama, mehir, halvetten önce ve sonra boşamalar, kadınların halvet öncesi ve sonrası boşamalardaki mâlî hakları, boşanmış kadınlara mesken ve nafaka tahsîsi, çocukların süt emme durumları, kadınlara verilecek maddî imkânlar, ölüm durumunda kadınların bekleme süreleri, mesken tahsîsi vb. durumlar ele alınmıştır. Bu âyetler ve tefsîri mâhiyetindeki hadisler üzerinden fıkıh külliyâtında detaylı bilgiler verilmiştir.

Yüce Allah boşanmaya bir sınır getirmek sûretiyle, kadınları sınırsız boşamayla zulüm altında tutan anlayışı yok etmiştir. Şu âyet konuyu yeterince açıklamakta ve boşanmadan sonra riâyet edilecek kuralları açıklamaktadır: “الطَّلاَقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ وَلاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُواْ مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلاَّ أَن يَخَافَا أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ تِلْكَ “حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَعْتَدُوهَا وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Bir evlilikte geri dönülebilir boşama iki defa mümkündür. Bundan sonra ya iyilikle (hakkâniyetle, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun şekilde bir daha boşanmamak üzere bir) koca eşini nikâhında tutar veya iyilik ve ihsanda bulunarak güzellikle onu salıverir. Boşanma esnâsında kadınlara önceden verdiklerinizden bir şey almanız size helâl değildir. Ancak her ikisinin de Allâh’ın koyduğu kuralları, yasakları uygulayamamaktan korkmaları hâli müstesnâdır. (Siz hâkimler, hakemler, idâreciler, eğer) onların, Allâh’ın koyduğu kuralları uygulayamamalarından korkarsanız, kadının nikâh bağından kurtulmak için boşamasına karşılık kocasına, mehir olarak verdiği şeylerin bir kısmını iâdesinde, verene de, alana da bir günah ve vebâl yoktur. İşte bu hükümler Allâh’ın belirlediği kurallardır. Artık bu kuralları çiğnemeyin. Kimler Allâh’ın koyduğu kuralları çiğnemeye kalkarsa, onlar, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.”1

Allah Teâlâ, nikâh bağını elinde tutan kimselerin talak haklarının tamâmını bir defada kullanmalarını hoş karşılamamıştır. Boşama haklarının tamâmını bir defada kullanmak bid’attir. Bunun yerine, temizlik süresi içerisinde kadınla cinsel ilişkiye girmeden tek talak vermeyi ve beklemeyi tavsiye etmiştir. Bekleme süresinin sonuna doğru tekrar temizlik içerisinde (hayızsız dönemde) ve cinsel ilişki olmaksızın bir talak daha vermeyi buyurmuştur. Sünnete uygun boşama şekli budur.2 Amaç; bu bekleme (iddet) sürelerinde erkek ve kadının bir defa daha ciddiyetle düşünüp âilelerini kurtarmalarını sağlatmaktır; boşanmayı önlemeye çalışmaktır. Aralarında geçen hâtıraları ve sevgiyi bir defa daha zihinlerde canlandırarak boşanmalarına mânî olmaktır. Konuyla ilgili Kur’ân’ın emri şöyledir: “وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النَّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلاَ تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لَّتَعْتَدُواْ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ” “Böylece, kadınlarınızı boşadığınızda ve onlar bekleme sürelerinin sonuna yaklaşmak üzere iken onları ya güzellikle alıkoyun ya da güzel bir şekilde bırakın. Ama arzuları hilâfına, eziyet etmek için alıkoymayın: Çünkü böyle bir davranışta bulunan, (yalnızca) kendisine haksızlık etmiş olur. Ve Allâh’ın (bu) mesajlarını önemsemezlik yapmayın; Allâh’ın size lütfettiği nîmetleri ve size öğüt için indirdiği vahyi ve hikmeti hatırlayın; Allâh’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde / takvâlı olun ve bilin ki Allah her şeyin aslını bilir.”3Eğer karı-kocanın bekleme müddetlerinin sonu yaklaştığında evlilik hukuklarını tekrar devâm ettireceklerine akılları yatarsa, onlara gerekli fırsatı vermek konusunda Yüce Allah, tarafların velîlerine şu âyetle uyarıda bulunmuştur: “وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذذَا تَرَاضَوْاْ بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ذَلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكُمْ أَزْكَى لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُون” “Kadınları (ric’î talakla) boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerinin sonuna yaklaştıkları vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, eski kocalarıyla evlenmelerine engel olmayınız! İşte bununla, içinizden Allâh’a ve âhiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız, kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.”4 Diğer âyet ve sûrelerde de konumuzla ilgili yeterli mâlûmât olmasına rağmen ayrıntılara girmeyi zâid görüyoruz.

Ergenlik çağına gelmiş ve evlenme ehliyetini hâiz olmuş kişiler nikâh ve talakla ilgili ilâhî emirleri bilmek zorundadırlar. Bu bilgilenme onlar için farzdır. Şâyet bu bilgileri öğrenmezlerse talak hakkını elinde tutan şahıslar boşadıklarının farkına bile varmadan nikâh bağları çözülebilir. Boşanmanın iki defa olmasından ve ric’î talaktan bahsediyoruz ama talak hakkını elinde tutan, bütün talak haklarını bir defada kullanacak olursa boşanmanın vâki olduğunu söyleyen İslâm hukukçuları vardır.

Kadın ve erkeklerin boşanma husûsunda dînî bir zorunluluk çıkmadıkça istekli olmamaları çok önemli ahlâkî bir davranıştır. Bugün mahkemelere giren avukatlardan öğreniyoruz ki boşanmalar sudan bahanelere dayanmaktadır. Evlendikten dakîkalar sonra boşananlar olduğu gibi birbirlerinin hareketlerini beğenmeyip yuvalarını yıkan kimseler de çoktur. Boşanmalarda maddî ve mânevî sebeplerle berâber âilelerin müdâhaleleri, bir başka kadın veya erkeğin devreye girmesi de etkindir. Âile, bir milleti millet yapan ve varlığını devâm ettiren en önemli kurumlardandır. Âilenin yıkılmasının ahlâkî zararları olduğu gibi çocuklar için daha da korkunç sonuçları vardır. Âile ortamında yetişmeyen çocukların ruh sağlıkları iyi olmadığı gibi, ileride kendileri de toplumun temeli olan sağlıklı bir âile kuramazlar. Bu ve benzeri yüzlerce gerekçeden dolayı âileyi, tarafların sağlam temellere oturtması ve zarûret olmadıkça boşanma kelimesini ağızlarına almamaları önemli bir ahlâk ilkesidir.

Toplumumuzda, “yuvayı yapan dişi kuştur” özdeyişinden hareketle kadınların daha özverili davranışlar sergilediğini biliyoruz. Onlara güvenen ve özverilerine inanan Peygamber Efendimiz, ümmetinin hanımlarından boşanma talebinde bulunmamalarını istemiştir. Onlara şu önemli hatırlatmayı yapmıştır: “Bir kadın hiçbir geçerli sebep yokken kocasından boşanma isteğinde bulunacak olursa cennetin kokusu bile o hanıma haramdır.”5 Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi; “Talak/boşanma Allâh’ın en çok buğz ettiği helâl/mübah davranıştır.”6 Hayatlarını dîne göre anlamlandıran kimseler için bahsi geçen hadisler çok derin manâlâr içermektedir. Çünkü Rasûlullâh’ın her buyruğunda sayılamayacak kadar hikmetler vardır.

Boşanma hâdiseleri ve buna bağlı dulluk oranlarının artması münâsebetiyle rûhî ve ahlâkî çöküntüyü önleme bağlamında âlimlerimizin ve siyâsanın alması gereken önemli tedbirler vardır. İslâm hukûkuna vâkıf kimseler iyi bilirler ki zarûret durumlarında fıkıhçıların farklı fikir ve ictihadlarından bir yöntem dâhilinde yararlanılabilir. Fetvâ ehli, mezhebî bir taassuba düşmeden çeşitli maslahatları; bilhassa çocukların istikbâlini ve ahlâkî bozulmaları göz önünde bulundurarak boşanmaları zorlaştırmalıdırlar. Özellikle hatırlatmak istediğimiz şey ise; İslâm hukûkunun en netâmeli konularından olan talak/boşanma gibi hususlarda dil ve metodoloji başta olmak üzere fıkıh terminolojisine ve kaynaklara vâkıf olmayan kimselerin fetvâ vermekten (!) uzak durmalarıdır. Bu çerçevede, ehil bilginler fetvâ verirlerken:

  1. Tarafların psikolojik hâllerini bilmeleri ve gözetmeleri,
  2. Tarafların beyanlarını iyi dinlemeleri,
  3. Şâhitlerin tanıklıklarını göz önünde bulundurmaları,
  4. Aklî durumlarını araştırmaları,
  5. Kullandıkları boşama lafızlarını sarîh ve kinâyî olması bağlamında iyi araştırmaları,
  6. Boşamaya iten varsa mücbir sebepleri tahlîl etmeleri,
  7. Şartlı boşamalarda şartların tahakkuk edip etmediğini incelemeleri,
  8. Talak hakkının erkek veya kadında oluşunu iyi tespit etmeleri,
  9. Daha nikâh akdi yapılmadan yapılan boşamaları hadisler çerçevesinde yeniden ele almaları,7
  10. Üç talak birden ve aynı mecliste verilmiş ise bunun âilenin ve çocukların yararları gözetilerek yeniden gözden geçirilmesi,8
  11. Vekâleten ve elektronik ortamlarda yapılan boşamaların detaylı incelenmesi,
  12. Boşayan tarafın sarhoş veya kişinin aklını başından alan bir durumun olması durumlarında acele edilmeyip yeni fetvâların bilinmesi,
  13. Nikâha sirâyet eden irtidâd vb. hâllerin ciddiyetle tetkîk edilmesi,
  14. Talak gibi ağır konularda alan uzmanı fıkıhçıların ortaklaşa fetvâ vermelerinin sağlanması gerekir.

İskandinav ülkelerindeki boşanma oranlarının e-70’lere dayanması ve dünyâ savaşlarında ölen erkeklerin çokluğu sebebiyle nüfûsun erkekler aleyhine bozulması; modern hayat tarzının hiçbir önlem almaması artan dulluk oranına bağlı olarak ahlâkî yapıyı olumsuz etkiledi. Batı Avrupa’da da durum bunlardan çok farklı değil. Ülkemizdeki yıllık boşanma oranlarının yıldan yıla korkunç biçimde artması ve geleneksel Müslüman âilenin niteliklerini yitirmesi milletimizin geleceği adına tehlikeler arz etmektedir. Ayrıca İslâm coğrafyasındaki bitmeyen savaşlar ve onlar üzerine oynanan oyunlar erkek nüfûsun azalıp kadın nüfûsunun artmasına sebep olmuştur. Dünyâda ve özelde İslâm toplumlarında bu durumlara çözüm bulunmayışı ahlâksızlıkları ve gayrimeşrû ilişkileri çoğaltmıştır.

Başıboş ve âile sorumluğundan uzak erkek ve kadınların çoğalması, kişileri olası bir fuhşun bataklığına daha kolay düşürebilir. Bizim yaşadığımız modern toplum vahiyle bağlantısını koparmış ve tercîhini başka değerlerden yana kullanmıştır. Modernite pozitivist ve rasyonalist temellere dayanmaktadır. Vahye dayalı bir dünyâ görüşünü aslâ kabûl etmemektedir. Onlara göre herşey bu dünyâdan ibâret olup rahat yaşamak amaçtır. Modern insan kaliteli yemeyi, çok tüketmeyi ve cinsellik başta olmak üzere hazza ulaşmayı gâye edinmiştir. Böyle bir toplumdaki hastalıklı ruhlar, kadın denince akıllarına cinsellikten başka bir şey getirmiyorlar. Unutmamalı ki var olan çözümü askıya almak, çözüm aramamak ve sorunları ertelemek dünyâdaki ahlâksız gidişâta râzı olmaktır. Maalesef artan dulluk oranları, yıkılan âileler, yaşanan göçler, yaygın yoksulluk ve yetim çocuklarla ilgili Batı’nın ve onun güdümündeki anlayışların uygulanabilir merhametli ve âdil bir çözümleri yoktur. Unutmayalım ki fitne geldiği zaman sâdece suç işleyenleri değil toplumun tamâmını kuşatır. Bu hakîkat âyette de şöyle açıklanmıştır: “وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ” “İçinizden sâdece, zulmedenlerin (haksızlık edenlerin, günahkârların, âsîlerin) başına gelmekle kalmayacak olan sıkıntı ve belâlardan Allâh’a sığınıp O’nun emirlerine yapışarak günahlardan arınıp toplumsal sorumluluğunuzun gereğini yerine getirerek azaptan korunun. Biliniz ki Allah, (korunma tedbirleri almayarak, emirlerine aykırı davranma suçunuza denk) size âdil cezâ verme gücüne sâhiptir.”9

Dipnotlar:

1 Bakara 2 / 229.

2 Bk. Beyhakî, Sünen-i Kübra, Talak, 12, VII / 532 vd.

3 Bakara 2 / 231.

4 Bakara 2 / 232.

5 Ebu Dâvûd, 7, Talak, 18, H. no: 2226, II / 667; Beyhakî, Sünen-i Kübra, Talak, 4, H. no: 14860, VII / 518.

6 Beyhakî, Sünen-i Kübra, Talak, 10, H. no: 14894, VII / 527.

7 Bak: Abdürrezzak, Musannef, H. no: 13899, VII / 464; Ahmed, Müsned, VI / 276; Tirmizî, 6, Talak, H. no: 1181, III / 486; Hâkim, Müstedrek, H. no: 3567 vd., II / 454; Heysemî, Zevâid, IV / 187.

8 Ahmed, Müsned, II / 189; Nesaî, Talak, 27, H. no: 8, VI / 145; Beyhakî, Sünen-i Kübra, Talak, 15, H. no: 14972, VII / 550.

9 Enfâl 8 / 25.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir