Deizm, yaratıcı bir gücün varlığını kabul ettiği hâlde vahyi, peygamberliği ve ilahî müdahaleyi reddeden bir inanç sapmasıdır. Bu anlayış, insanı kendi heva ve hevesinin esiri hâline getiren, sorumluluktan kaçış bahanesi olarak kullanılan bir düşünce sistemidir. Oysa Allah Teâlâ, insanı başıboş bırakmamış, ona doğru yolu göstermek için peygamberler ve vahiy göndermiştir.
İslam’a göre, her şeyden önce, Cenab-ı Hakk insanın yaratılış gayesini belirlemiş ve ona bir istikamet çizmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme, 36.) buyurularak, insanın sorumluluk sahibi olduğu açıkça vurgulanmıştır. Deizm ise, bu ilahî sorumluluktan kaçışın bir tezahürüdür. Yaratıcıyı kabul ettiği hâlde O’nun emir ve yasaklarını görmezden gelmek, bir nevi nefsin heva ve heveslerine teslim olmaktır.
Deizmin batıl bir yol olduğunu gösteren en önemli hususlardan biri, Allah’ın kâinata müdahalesini reddetmesidir. Hâlbuki Kur’an’da, “Şüphesiz (kudreti ile) gökleri ve yeri, yıkılıp yok olmaktan koruyan Allah’tır. Şâyet onlar (gökler ve yer, iznimiz ile) yıkılıp yok olsalar, onu yeniden (yaratıp) düzene koyabilecek olan da bizden başkası değildir.” (Fâtır, 41.) buyrulmaktadır. Yani Allah Teâlâ, evreni yaratıp bir kenara çekilmiş bir varlık değildir; bilakis, her an her şeyi gören, bilen ve yöneten mutlak kudret sahibidir. Deist anlayışın iddia ettiği gibi, ilahî düzen insana bırakılmış olsaydı, kâinatta düzen değil, büyük bir kaos hâkim olurdu.
Peygamberlerin gönderilmesi ve vahyin indirilmesi de İslam’ın temel inanç esaslarındandır. “Kasem olsun ki, Biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin, (Allah’a isyanda) şeytana itaat edenlerden ve putlara tapanlardan kaçının!” diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 36.) ayeti, peygamberlerin beşeriyete gönderiliş gayesini açıkça ortaya koymaktadır. Deizm ise, bu ilahî lütfu ve rehberliği reddederek insanı sapkın fikirlerin kucağına itmektedir.
Ayrıca, ahiret inancı, İslam’ın temel esaslarından biridir. “Sizi boş yere yarattığımızı ve (hesap vermek üzere) bize (manevi huzurumuza) döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115.) buyuran Rabbimiz, insanın dünya hayatındaki amellerinden dolayı hesaba çekileceğini bildirmiştir. Deizm ise, ahiret inancını çoğu zaman göz ardı etmekte, insanı bu dünyadaki arzularına mahkûm etmektedir. Ahiret inancını yok sayan bir anlayış, insanı kötülüğe, adaletsizliğe ve zulme sevk eder. Çünkü hesap vermeyeceğini düşünen bir kişi, her türlü ahlâksızlığı kendine meşru görebilir.
Son olarak, deizmin getirdiği en büyük tehlike, bireyin dinî bir otoriteyi reddederek nefsini ilah edinmesine yol açmasıdır. İslam’ın buyruklarını bir kenara itip “Ben istediğim gibi inanırım” diyen kişi, aslında kendini ilahlaştırmakta ve hevâsını ilah edinmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Hevâsını ilah edinen kimseyi gördün mü?” (Câsiye, 23.) buyurularak, bu büyük sapkınlığa işaret edilmiştir.
Sonuç olarak,
Deizm, insanı ilahî hakikatlerden uzaklaştırarak onu ahlâkî ve manevi bir boşluğa sürükleyen batıl bir inanıştır. İslam, akıl ve hikmet dini olmakla beraber, vahyin ve peygamberlerin rehberliğini esas alır. Yaratıcının varlığını kabul edip O’nun emir ve yasaklarını reddetmek, ancak nefsin oyununa gelmektir. Mü’min hem aklını hem de imanını kullanarak Rabbine teslim olur ve dünya hayatını ebedî saadete ulaştıracak şekilde yaşar. “Kim de benim zikrimden (peygamberlerime vahyettiğim âyet ve hükümlerden) *yüz çevirirse (bilsin ki) *hiç şüphesiz onun için sıkıntılı bir hayat vardır.” (Tâhâ, 124.) buyuran Rabbimiz, hak yoldan sapanların huzursuzluk içinde yaşayacaklarını bildirmiştir. Gerçek huzur ve kurtuluş, ancak İslam’ı her anlamıyla kabul etmekle mümkündür.
Hasan Sami Yalçın