Choose Your Color

Kulluk Neşvesi

Makale

Kulluk Neşvesi

Kulluk Neşvesi

  • 2021-12-13 01:15:42
  • Yediulya

Kulluk, farz ibâdetlerini yerine getirmekle kalmaz. İslâm namazla başlar ama namazla bitmez der Necib Fazıl. Hayâtın her ânını ibâdet ve kulluk içinde geçirmektir.

Kulluğun belli vakti ve mekânı yoktur. Yürürken yolda bir taşı, yoksulun evine bir çorba aşı götürmek de kulluktur. Evin reisi ailede, devletin başı ülkesinde kuldur Rabbimize.

Kullukta mesûl olan insanın yanında, yaratılış îcâbı bütün varlıklar da kuldur Hâlıkımıza. Güneş doğmam, nehir akmam, toprak taşımam, semâ gölgelemem demez. “Göklerde ve yerde olan herkes istisnâsız, kul olarak Rahmân'a gelecektir.”1

Kullukta İlk Adım Enbiyâ-i İzam’da Başlar

Kulluk ne yüce bir makam ki, İsrâ sûresinin ilk âyetinde "abd" olarak Sevgili Peygamberimizden (sav) bahseder. “Âyetlerimizden O’na göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya getiren Allâh’ın şânı ne yücedir.”2

Peygamberlere de “ni’mel abd” -ne güzel kul- buyurur Cenâb-ı Hakk.

“Biz Dâvûd’a Süleymân’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allâh’a dönüktü.”3 Eyyûb (as) için: “Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allâh’a dönüktü”4 Ne güzel kul, Cemâl zevkine nâil olan demektir. Îsâ (as)’ın ilk kelâmı “ben Allâh’ın kuluyum" olmuştur.5 Cin sûresinin on dokuzuncu âyetinde "abdullâh", Allah Teâlâ’nın kulu olarak geçer.

Efendimiz (sav) uygunsuz isimleri “Abdullah” diye değiştirmiştir. Rabbimizin en sevdiği isimler hakkında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Sizler kıyâmet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız, öyleyse isimlerinizi güzel yapın."6

İbnu Ömer (ra): Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allâh’ın en ziyâde sevdiği isimler Abdullâh ve Abdurrahmân’dır.”7

Bakara sûresinin yirmi üçüncü ve Enfâl sûresinin kırk birinci âyetinde “kulumuz” denilir.

Kehf sûresinin altmış beşinci âyetinde Hızır (as)’dan “kullarımızdan bir kul” diye bahsedilir.

Kul olmanın şevki, Mevlânâ’ya (ks) şu sözleri söyletir:

“Kul oldum, kul oldum, kul oldum!

Ben Sana hizmette iki büklüm oldum 

Kullar âzâd olunca şâd olur;

Ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd olurum.”

Dîvân-ı Es’ad’da Niyâz-ı Mısrî (ks) der ki:

“Kulluğa bel bağlar isen

Şâm u seher ağlar isen

Sular gibi çağlar isen

Tez bulunur umman sana”

İnsan, Tutkuları Olan Bir Varlıktır

“Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünyâ hayâtının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allâh’ın katındadır.”8

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabânız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endîşe ettiğiniz ticâretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyâmeti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günâha saplanmış kimseleri hidâyete erdirmez.”9

Ebû Hureyre'den (ra) rivâyet edilen hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Altın ve gümüş paranın, kibir ve gurur izleri taşıyan elbisenin kulu olan helâk olsun.”10

“Dünyâ tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyânın idâresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O halde dünyâdan sakının ve kadınlardan korunun.”11

“Kulluk, her an Allah Teâla'ya muhtaç olduğunu bilmek ve O'nun Resûlü’ne tam tâbī olmaktır.” Cüneyd-i Bağdâdî

“Neler kaybetti insan kula kulluk uğruna. Ah bir erebilseydik kul olmanın şuuruna.” Necip Fazıl Kısakürek

Yemekte katık, tatlıda şıra, arzda nebat, semâda güneş, insanda kalb ne kadar önemliyse, kullukta ihlâs, ihsan, takvâ da o kadar önemlidir.

Meyvenin tadını nasıl tadıyorsak, kulluğun da tadını tatmalıyız. Sevgili Peygamberimiz (sav) kulluğun tadını: “İhsan, Allâh’ı görür gibi ibâdet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.”12 hadîs-i şerîfiyle haber verir.

Hastayı tedavi eden doktor, verilen ilacın tesiri perhizdedir der. Kulluğun îcablarını yerine getirirken, asıl kullukta istenen gönlün arınmasıdır. Tezkiye olmadan tasfiye olmaz. “Kim kendini geliştirip (mânevî kirlerden) arındırırsa, o kesinlikle ebedî mutluluğa ulaşacaktır. Onu kötülüklerle kirletip karartan ise, en büyük felâkete uğramıştır!”13

Kulluğun zevkini Rabbimiz (cc): “De ki: “Kim Rabbine (rahmetine, cennetine ve rü’yetine) kavuşmayı umuyorsa, artık sâlih bir amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiç kimseyi O’na ortak etmesin (insanlara gösteriş ve riyâkârlık yapıp amellerini boşa vermesin).”14

Kullukta Huzur, İhsanla Birlikte Takvâdadır

“Îmân edip dünyâ ve âhiret için yararlı işler yapanlara, günahlardan sakındıkları ve îmanlarını koruyup iyi işler yapmayı sürdürdükleri, sakınmaya devâm edip îmanlarına bağlı kaldıkları, hem günahlardan sakınıp hem en iyiyi yapmaya çalıştıkları takdirde daha önce yiyip içtiklerinden ötürü bir günah yoktur. Allah, iyi ve güzel davrananları sever.”15

Kulluğun İlâhî feyzi, velâyet ölçüsü içerisinde miracdan alınan nasib kadardır. Çünkü sevgili Peygamberimiz (sav):"Namaz mü'minin mi'râcıdır."16 “Bana, (dünyânızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nûru ise namazda kılındı.”17buyurur.

Nefsânî arzulardan kurtulunca, ibâdetin başı olan namazdaki tat, Tekbir, tevhîd, tesbîh, medh ü senâ, hamd, şükür, hürmet, tevâzu', tazarru' ve niyaz ve daha neleer neler…

Yakınlık unutulmaz bir zevktir. “Kulun Rabbine en yakın olduğu yer secde hâlidir.”18

Mevlid yazarımız da işâret eder bu yakınlığa:

“Sen ki, Mi'râc eyleyüb ettin niyâz, Ümmetin mi'râcını kıldın namaz. Her kaçan kim bu namazı kılalar, Cümle gök ehli sevâbın alalar. Çünki her türlü ibâdet bundadır, Hakk'a kurbiyyetle vuslat bundadır.”

Eşyâ bile kurbiyyet ve vuslat ister.

Sular akarken çağlar, belki de ağlar. Ancak sükûtu deryâya kavuşmaktır.

Bir kütük bile ayrılığın ızdırâbını duyar.

Mescid-i Nebevî’de minber yoktu. Resûl-i Ekrem (sav) kuru bir hurma kütüğüne dayanırdı. Ashâbın isteği üzerine üç basamaklı bir minber yapıldı. Peygamber Efendimiz (sav) buraya çıkıp halka hitapta bulunuyordu. Yapılan minbere çıkıp hutbesini okuduklarında, hâmile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyuldu. Ağlayan o kuru kütüktü. Fahr-ı Âlem (sav) minberden inip yanına geldi. Elini üstüne koyup tesellî edince sustu. Hattâ hurma kütüğünün deve gibi sızlamasını işiten sahabîler de gözyaşlarını tutamamışlar, hüngür hüngür ağlamışlardı. Kuru kütük, Efendimiz’den uzak kaldı diye ağlıyordu. Üzerinde yapılan "Zikrullah"dan ayrı kaldı diye hâmile deve gibi enîn ediyordu.

Taş ağlıyor, hurma kütüğü inliyor, deve ayrılığın hasretinden can veriyor. Bize ne oldu ki, taştan daha katı kalbimiz?

“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yâhut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir.”19

İbâdette zevk, Sevgili Peygamberimiz’in (sav) mübârek kadem-i saādetlerini şişirmiştir namazda.

Sâlikin ahlâkī ve mânevî arınma sonucunda keşif ve ilham yoluyla kalbinde bulduğu, mānâlarını tattığı, ancak anlatmaktan, nitelemekten âciz kaldığı bilgileri ifâde eder zevk. (Dâvûd-i Kayserî.)

Cürcânî zevki, “irfan ışığı” diye tanımlar.

Hadîs-i şerîfde: "Allâh’ı rab, İslâm'ı din, Muhammed'i (sav) nebî ve resûl tanıyan kimse îmânın zevkini tadar."20

Kalbin îmanla buluşmasıdır zevk.

Îmanda zevki, Nebîler Nebîsi Sevgili Peygamberimiz (sav): “Üç şey vardır ki; bunlar kimde bulunursa o kişi îmânın tadını alır.” beyan buyurur:

  1. Allah ve Resûlü’nü, her şeyden çok sevmek.
  2. Sevdiğini sâdece Allah için sevmek.
  3. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar korkunç ve tehlikeli görmek.21

Zevk, şürb, içme son noktası rey, kanmadır.

Herevî zevkin üç derecesinden bahseder:

  1. Birincisi ilâhî vaadleri tasdîk etmenin sâlike verdiği zevk.
  2. İkincisi Allah ile ünsiyet kurma isteğinin verdiği zevk.
  3. Üçüncüsü Allah ile ittisāl, görmeden duyulan zevktir.

Gazzâlî (rh.a): “Keşif ve ilham yoluyla gerçekleşen hakīkat bilgisidir.” der. İbnü'l-Arabî, “Kulun kalbine âniden doğan bir hâl” diye anladıklarını ve onu ilâhî tecellîlerin ilk esâsı saydıklarını belirtir.

Yahya b. Muaz’ın, Bâyezid Bistâmî’ye şöyle yazdığı nakledilir: “Burada biri var, aşk kadehinden öyle içti ki, bir daha sarhoş olmadı.” Bâyezid ona şöyle cevap verdi: “Hâlindeki za’fa şaştım, burada biri var, dünyâdaki bütün denizleri içtiği halde, ağzını açmış daha yok mu, diyor.”

Bir şâir der ki: “Şaşarım o kimseye ki Rabbımı zikrettim (hatırladım) der! O’nu hiç unuttum mu ki, unuttuğumu hatırlamak bahis konusu olsun?”

Muhammed Bâkībillâh (ks) Hazretleri ibâdet ve tāatte büyük bir gayret sahibi idi. Az yer, az uyur, az konuşurdu. Her gece yatsı namazından sonra teheccüd vaktine kadar Kur’ân-ı Azîmuşşân’ı hatmeder fecir doğana kadar yirmi bir defa Yâsîn Sûresini okur, fecrin doğuşuna üzülür “Yâ Rabbi! Geceler ne tez geçiyor.” derdi.

Veysel Karânî, geceleri hiç uyumazdı. Bir gece “Bu gece kıyâm gecesidir.” der; diğer gece “Bu gece rükû gecesidir.”; öbür gece, “Bu gece secde gecesidir.” der; bir geceyi kıyâm, bir geceyi rükû, bir başka geceyi secde ile geçirirdi. “Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi bir hâlde geçirmeye nasıl katlanıyorsun?” dediklerinde; “Secdede, sabah oluyor da, ben hâlâ bir kere Sübhâne Rabbiyel a’lâ diyemiyorum” der.

Bir gecede Kur’ân-ı Kerîm’i hatmeden birine Efendimiz (sav) buyurur: “Gözyaşı nerde?”

Gönlün ateşi, gözün yaşı, kabuktan meyveye geçiştir. İbâdetle bedeni, ubûdiyetle kalbi, ubûdetle sırrı terbiye etmektir.

Antakya halkı putlara tapıyordu. Hz. Îsâ, bunlara iki elçisini gönderdi. Hak dîni kabûl eden Habîb-i Neccar’ı, zālimler öldürdüler. Onlar öldürmeden cennete dâhil olan Habîb-i Neccar Hakk’a kul olmanın tadını Kur’ânî ifâdeyle şöyle açıklar: “Keşke kavmim bilseydi! Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikrâm edilen kullarından kıldığını…”22

Kulluğun zevki, Rabbimizin Peygamberlerini “ne güzel kul” ifâdesiyle beyânı. Bundan büyük de bir neşe olamaz. İbâdette rızā hâli de her nīmetin üstünde bir nīmettir.

“Allâh’ın hoşnutluğunu kazanmak ve O’nun cemâlini görmek, akla hayâle gelebilecek tüm nīmetlerin en güzeli, en büyüğüdür! İşte büyük kurtuluş budur!”23

Kullukta nīmetin en büyüğü Fecr Sûresi’nin son âyetleridir. Konunun özeti de budur.

“Ey huzūra kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnûd, O da senden hoşnûd olarak Rabbine dön. (Sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”24

Dipnotlar:

1 Meryem, 19/93.

2 İsrâ, 17/1.

3 Sad, 38/30.

4 Sad, 38/44.

5 Meryem, 19/30.

6 Ebu Davud, Edeb, 69.

7 Müslim, Adab, 2.

8 Âl-i İmran, 3/14.

9 Tevbe, 24.

10 Buhârî, Rikâk, 10; Cihad, 70; İbn Mâce, Zühd, 8.

11 Müslim, Zikr, 99.

12 Buhârî, Tefsîr, 2.

13 Şems, 91/9-10.

14 Kehf, 18/110.

15 Mâide, 5/93.

16 Munavî, Feyzu’l-Kadir, 1/497.

17 Nesâî, İşretu'n-Nisâ, 1.

18 Müslim, Salât, 215.

19 Bakara, 2/74.

20 Müslim, İmân, 56.

21 Buhârî, Îmân, 14; İkrah, 1; Edeb, 42.

22 Yâsîn, 36/26-27.

23 Tevbe, 9/72.

24 Fecr, 89/27-30.

Paylaş: